5 Temmuz 2010 Pazartesi

Narsizm ve Mazoşizm... Tekmili birden, ikisi bir arada

Futbol seyrederken kanser olmayı isteyenlerden veya, kısa adıyla Fenerbahçe taraftarlarından birisi olarak kendi takımımdan bahsetmeden güne başlamak olmazdı.

Fenerbahçe'yi sevmek biraz  narsizm ve mazoşizm karışımı bir duygudur.

Her gün, herkes Fenerbahçe'den bahseder. Dünyada, özellikle son senelerde, herhalde bir halt yiyemeden bu kadar çok kendinden bahsettirebilen başka bir takım örneği yoktur. İçinde bulunduğun veya, bulunduğunu düşündüğün, bir camianın bu kadar ilgi görmesi de ister istemez insanın kendi gururunu da okşar. Narsizmi körükler. Zaten insanların büyük takım tutma sebeplerinin başında da bu duygu yatar. Yoksa ne işi var Elazığ'da oturan adamın Fenerbahçe veya Galatasaray'la değil mi?

Fenerbahçe taraftarı olmanın en önemli getirisi ise ister istemez seni içine çeken mazoşizm duygusudur. Fenerbahçe'yi tutmak aslında bir nevi herkesi karşına almak demektir. Seni kimse sevmez, hiçbir takım sana sempati duymaz, her zaman yalnızsındır. Bu yalnızlığın getirdiği belirli bir karizma olsa da işi batırdığın zaman seninle dalga geçen adam çok olur. Trabzon Fenerbahçe'yi yener gider Bursa'lı dalga geçer. Bu kombinasyonu bütün takımlar için düşünebilirsiniz.

Takımın yöneticileri de bu mazoşist içgüdüyle hareket ettiklerinden dolayı giderler Daum denen bıyıklıyı bir daha teknik direktör yaparlar. O Daum ki koca Anelka'yı Nobre'nin yedeği yapmayı becerebilmiş bir dahi olarak kayıtlara geçmiştir. Anelka'nın ise kendini sonradan çok geliştirip (!) Premier Lig gol kralı olması ise Daum'un teknik direktörlüğünün büyüklüğünü bir kez daha gözler önüne serer.

Bu içgüdüyle alınan kararlar neticesinde Fernerbahçe kendi taraftarına "Son dakika da kaçan şampiyonluk" filmini ikinci defa göstermeyi başarmış ve zevkten inletmiştir. Hele ki yanlış anons yapıp önce sevindirdikten sonra bir anda "şaka yaptık, şaka yaptııık" tarzı yaklaşımla taraftarını şekilden şekile sokarak mazoşizmin doruklarına çıkarmayı başarabilmiş yegane takımdır.

Bu kadar saydık saydık. Peki, bu kadar şeyi batırmış bir takımın büyüklüğünden hala nasıl bahsedebiliyoruz?

Bu aptalca soruyu soranlar için rahmetli İslam Çupi'den geliyor:

"Fenerbahçe büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü, ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte, adı konamaz"


Bu adı konamayacak kadar yoğun ve uçta duygular yaşatan takımın uçta bırakılmış bir taraftarıyım. Hala ortaya dönemedim. Dönmek ister miyim?

E o zaman da Fenerbahçeli olmanın tadı yok be kardeşim...

SK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder