Fenerbahçe'nin başrolünde olduğu "Avrupa'da bir Türk" isimli korku filminin galası bu akşam saat 21:15'de başlıyor.
Entirika, şiddet, korku ve heyecan dolu bir film daha bizleri bekliyor.
Bu filmi bize devamlı şekilde izletenler ise hala rejisör koltuklarında oturup, modası geçmiş oyuncularla birlikte kimsenin izlemek istemediği ve anlamadığı sanat filmleri tadında filmler çekmeye devam ediyorlar. Bu filmi devamlı izlemek zorunda olan bizler de başımız önünde bilet gişesinin önünde kuyruğa giriyoruz.
Her sene olduğu gibi Avrupa kupası maçlarına eksik ve hazırlıksız başlıyoruz. Takımın başında bin bir türlü olay olduğu için geç getirilmiş yetenekli bir hoca, bu yüzden yeni sistemin oturmadığı bir takım, elden çıkartılamayan isteksiz oyuncular ve kafamızda binbir türlü soru işaretleri ile beraber elele, bilinmezliğe doğru yolcuğumuza devam ediyoruz.
Türk işi çalışmanın ürünleri hep yumurta kapıyı iki defa çalınca ortaya çıktığından dolayı, biz de bekleye bekleye yeni sezona hazırlanıyoruz.
Peki, Avrupa'nın büyük takımları yeni sezona nasıl hazırlanıyor?
Sistemli ve büyük takımların transfer politikaları incelendiğinde kısa-orta ve uzun vadeli olarak şekillendiği görülür.
Uzun vadeli transferler alt yapı ve scouting yardımıyla belirlenir. Yenetekli ve genç oyuncular ufak meblağlar ödenerek takıma kazandırılır veya alt yapıdan çıkartılır. Bu tip transferlerden uzun yıllar yararlanılır ve genellikle yüksek kar elde edilir.
Uzun vadeli transfer politikası için en önemli örnek Barselona'dır. Messi'nin yeteneklerini daha çocukluğunda farkına varıp geliştirmesine ön ayak oldular. Büyüme hastalığı olan bir çocuğun hem hayatını kurtardılar, hem de bizlere Maradona'dan sonra gelmiş en büyük futbolcuyu izleme şansını verdiler.
Orta vadeli transferler ise genellikle takımın iskeletini oluşturan kadrodur. Takıma kısa sürede uyum sağlayabilecek, kendini kanıtlamış ve nispeten tecrübeli oyuncular için çalışma yapılır.
Orta vadeli transfer politikası için Bursaspor hakkında tez bile yazılması gereken çok önemli bir örnektir. Küme düşmeye oynayan bir takımın kısa sürede toparlanıp, akıllı transferlerle şampiyonluğa uzanan öyküsü, pek çok takım için ders niteliği taşımaktadır.
Kısa vadeli transferler ise genellikle yaşlı ve kariyerli futbolcuların, forma sattırsın, takımda hava oluştursun, tirübünleri harekete geçirsin diye transfer edilmesiyle gerçekleştirilir. Genellikle 1-2 sene oynarlar sonra da Katar'a veya kendi ülkelerine dönerler.
Kısa vadeli transferlerde ise son dönemdeki en önemli örnekler Robeto Carlos ve Guti'dir.
Avrupa'da başarı mottosuyla yola çıkan takımlarımızın yukarıdaki sistemlerin hangisini uyguladığı tartışılabilir fakat hangisini uygulamadığı çok açık. Uzun vadeli transfer politikası...
İspanya milli takımı Dünya Kupasını kaldırırken birbirlerine sarılan futbolcular 10 yaşından beri beraber oynuyorlardı. Öyleki, Xavi pas verdiği adamın çocukluğunda altını ıslattığını bile biliyor olabilir. Barselona'da başarıyı aynı oyuncuları bünyesinde toplayarak gerçekleştirdi.
Türkiye'de böyle bir kolej takımı havası Metin-Ali-Feyyaz'lı Beşiktaş'dan beri maalesef olmadı.
Bu akşam Young Boys-Fenerbahçe maçı var. Peki, Fenerbahçe'de kaç tane "young boy" var? Acı gerçek şu ki, Fenerbahçe'nin şu anda altyapıdan gelen Semih dışında oynatabileceği oyuncusu yok.
Maçtan önce bu konuda "0" çekerek geleceğini kaybeden Fenerbahçe, kendi young boylarını kaybettikten sonra bu akşamki Young Boys'a karşı kazansa ne olur, kazanmasa ne olur.
SK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder