Futbol harici her şeyin konuşulduğu bu dünya kupasının finali de kendisine yakıştığı gibi oldu. Futbol dışında konuşulacak o kadar fazla konu var ki, hakkında değil blog kitap yazmak gerekir.
Hollanda, maça tam beklenildiği gibi, oynatmamak üzerine çıktı fakat, Hollandalı futbolcular, Bert van Marwijk'in "oynatmayın!" taktiğini yanlış anlayıp "bu maçtan sonra da oynatmayın" olarak algılamış olacaklar ki, İspanyolların bacaklarını kırmak için ellerinden geleni yaptılar.
Bu taktik işe yaradı. İspanyollar bildiğimiz atak varyasyonlarının hiçbirisini ilk yarıda gerçekleştiremediler. Her İspanyol'un başında üç Hollandalı futbolcuyu gördük. Birisi oynamaya, öbürü oynatmamaya çalışan iki ekibin mücadelesinin ilk yarısı kısır bir döngü içerisinde 0-0 bitti.
İlk yarıda futbol namına güzel kareler göremesek de karate sporu yapanlar için heyecan verici enstantanelere sahne oldu. Özellikle Xabi Alonso'nun kaburga kemiklerini içeri sokmayı denemek için bir uçan tekme atan De Jong'un tirübünde oturan Miyagi ustadan büyük alkış aldığı görüldü.
Bu hareketleri bir futbol hakeminden ziyade karate hakemi edasıyla izleyen Howard Webb ise sık sık kartlarına başvurarak işi iyice çığrından çıkardı. Avantajları kesti. Otorite kuramadı. İşin açıkcası, bu maç için hafif kaldı.
İkinci yarı başlarken Hollanda ilk yarı da istediğini elde etmiş ve İspanya'yı kitlemeyi başarmıştı fakat, İspanya'yı bu şekilde durdurabilmek için harcanılan efor Hollanda'yı oyundan düşürdü ve Hollanda'nın insanüstü enerjisi 70'li dakikaların ortalarına doğru tükendi. O dakikadan sonra da İspanya bildiğimiz futbolunu oynamaya başladı.
Bu arada, 100 metre koşucusu olacakken yanlışlıkla futbol sahalarına düşen Robben'in kaçırdığı iki gol Hollanda için dönüm noktası oldu.
İlk gol pozisyonunda top, şans eseri Casillas'ın ayaklarına çarpıp çıkarken, ikinci pozisyonda Puyol'un kendi ekseni etrafında 360 derecelik imkansız ve ağızları bir karış açık bırakan dönüşüyle beraber Robben'in ayağına kaymasıyla kaçırıldı.
Puyol, havada kendi etrafında dönerken İspanya'nın şansını da döndürüyordu....
Tabii, İspanya'nın kaçırdığı inanılmaz pozisyonlar da İspanya nüfusunun yaşlı kesiminde bir kalp krizi fırtınası estirdiyse de, en sonunda İspanya bayrağı altındaki Katalan Iniesta son sözü söyledi.
Katalan ileride golu atarken, kalede İspanyol ağlıyordu.
Dört dakika boyunca, İspanyollar hem ağlayıp, hem oynamaya çalıştılar.
Maç bittiğinde ise bugüne kadar konuşulmuş her şey unutuldu. Politikanın ne kadar saçma, sanal düşmanlıklar yarattığı, sporun ise politikanın açtığı çatlakları nasıl birleştirdiği görüldü. Dün orada tek bir millet vardı ve futbolun en büyük kupasını tarihlerinde ilk defa kazandılar.
Ne mutlu onlara... Darısı bizim de başımıza. Her alanda...
Futbolu oynayan maçı kazandı, oynatmayan kaybetti.
Teşekkürler İspanya...
SK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder