Dün gece sarı ve lacivertin yanına bir de mor ekledik. Önceki yazılarımızda da sıklıkla bahsettiğimiz gibi, bunun böyle olacağının sinyalleri haftalardır gelmekteydi.
Fenerbahçe çok hazırlıksız yakalandı. Ne teknik ve taktik, ne de mental olarak hazır değildi. Genç oğlanların, bizi alımız al, morumuz mor evimize göndermelerinin en büyük sebeplerinden biri buydu.
Takıma her gelen futboolcuya bir şeyler oluyor. Daha önceden de sıklıkla izlediğimiz Stoch, hiç kendinden beklenmeyecek şekilde kırmızı kart görüyor, Kazım kendinden beklendiği gibi tribünde oturuyor, gol makinesi diye alınan Gökhan Ünal saç yoldurma makinesine dönüşüyor, İspanya gol kralı diye alınan Guiza acıların adamı oluyor, gelecek vaad eden futbolculardan Bekir geleceğini bırakmış şimdiki zamanının bile kaderiyle oynuyor, hızıyla ünlü Dia sahada nal topluyor. Fenerbahçe'de herkes ayrı bir telden çalıyor.
Peki, Fenerbahçe'de neler oluyor? Her gelen futbolcunun performansının çok altında kalması ve zamanla bunu bir alışkanlığa dönüştürmesinin sebebi nedir?
Bu işin teknik-taktik ile alakası artık yok. Fenerbahçe'de "bataklık" denilen bir psikolojik durum hastalığı var. Psikolojide sözü edilen bataklık terimi tam olarak, kötü bir durumdan çıkmak için yapılan uğraşların o durumu daha da kötüleştirmesi ve durum daha da kötüleştikçe kurtulmak için gösterilen çabanın arttırılması fakat bu artan çabanın mantık dışı yapılmasından dolayı işlerin daha da kötüye gitmesi ve bunun bir döngü haline gelip işin içinden çıkılamaz bir duruma gelmesidir.
Fenerbahçe bu duruma nasıl geldi?
Büyük hayal kırıklıkları yaşayan insanların olaylara tepkileri ve yaklaşım biçimleri değişiklik gösterir.Bazıları bezgin tavırlar sergilerken bazıları da aşırı tepkili ve hırslı olurlar. Bu olay, kötü bir durum karşısında kiminin bir tepeye çıkıp İstanbul'a küfretmesi, kimininse içine kapanıp intiharı seçmesiyle aynı mantık silsilesine sahiptir.
Fenerbahçe'de ise deyim yerindeyse feleğin sillesini yemiş futbolcu sayısı oldukça fazla. Şampiyonluğu iki defa son saniyede kaçıran hatta bir tanesinde 2 dakikalığına şampiyon olduğunu sanıp sonra kaybeden, şampiyonlar ligi yarı finalini yarım metreyle kaçıran, türkiye kupasını hiç durmadan kaybeden futbolcuların iskeletini oluşturduğu bir takım, mental olarak miladını doldurmuş demektir.
Bu futbolculardan oluşan takım, her yeni gelen futbolcuyu içine çekmeye hazır bir çöp öğütme makinesi gibidir. Bu sebepten dolayı daha 2. maçını oynayan Stoch gider garip bir kırmızı kart görür, Gökhan Gönül gönülden oynamaz, Dia koşamaz...
Fenerbahçe futbol takımının iskeleti yenilenmelidir.
Bütün bu psikolojik etkenlerin sonucunda ortaya çıkan tablo sadece futbolcular için geçerli değil tabii ki. Bu tramvayı belki de en ağır yaşayan insan, başta Aziz Yıldırım'dır. Tramvalar sonucu oluşan etkiler karar mekanizmasını etkilemekte, performans kötüye gittikçe daha da çok çabalamasına, daha çok para harcamasına sebep olmakta, sistemli kararlar alınamadığı için performans daha da kötüye gitmektedir.
Aziz Yıldırım, Fenerbahçe'yi çok yukarılara taşımış ve efsane olmayı garantilemiş bir başkandır. Kulübe katkılarını yok saymak cehalet ve nankörlük göstergesinden başka bir şey olamaz. Fakat, evrenin kanunu gereği her olayın bir doğuşu, gelişmesi ve çöküşü vardır.
Kulüp ve devlet yönetimlerinin devamlılığında önemli olan, hangi dönemde olunduğunun iyi analiz edilmesi ve eğer çöküş döneminde olunduğuna kanaat getirilirse, yeni başlangıçlara zemin hazırlanmasıdır. Aziz Yıldırım'ın yapması gereken de bu zemini hazırlamaktır.
Bu tarihten sonra alınacak en iyi aksiyon, Fenerbahçe'yi değiştirmek üzerine kurulu bir sistem inşa etmektir. Aykut'a tam destek olunmalı ve sonuna kadar arkasında durulmalıdır. Aykut, Fenerbahçe'nin Alex Ferguson'u olmaya en yakın kişidir.
Aziz Yıldırım ise şapkasını önüne koyup düşünmeli, ya bu bataklıktan çıkmak için psikolojik destek almalı ya da Ali Koç'a bayrağı devretmelidir.
İyice batmadan bir dala tutunmanın zamanı gelmiştir. Taraftar olarak bu dalı uzatma görevi ise bizlere düşmektedir.
SK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder