Fenerbahçenin
tarihi 1907'ninde öncesine, 1899 yılında kurulan Black Stocking FC'ye kadar
gider. Atatürk sazı eline almadan önce işgal kuvvetlerine karşı insanların
yegane umudu olan bu takım ve içinden yetiştirdiği gençler, bu çığ gibi büyüyen
umudu da arkalarına alarak milyonlarca taraftarı olan bir kulüp haline
geldiler. Bugün, Türkiye'de futbol bu kadar seviliyorsa bunda en büyük etken,
işgal dönemindeki toplumun hissettiği ezilmişliğin karşısına, toprak sahalarda
çamurun içinde harmanlanan bir direnişin çıkartılabildiği yegane alan
olmasıdır.
Bir
takım büyük olmak istiyorsa arkasında muhakkak ideolojik, sosyal veya herhangi
bir fikir olması gerekir. İnsanlar bir fikrin etrafında toplanırken, o fikri
temsil ettiğine inandıkları takımlarının çevresinde de toplanmaya başlarlar.
Nasıl ki Barselona bir Katalan direnişi, Real Madrid bir İspanyol faşizminin
temsilcisiyse, Liverpool işçi sınıfını ve solu, Chelsea zengin sınıfını ve sağı
temsil ediyorsa, Fenerbahçe'de halkı ve direnişi temsil eden bir kulüptür. Işte
bu yüzden de büyük kulüp olarak geçer. Büyük kulüp olmak şampiyon olarak değil,
insanların fikirlerine tercüman olabilmekten geçer.
Böyle
bir tarihe sahip takımların yöneticileri ve oyuncularının ise diğer futbol
takımlarındaki görevdaşlarından çok daha büyük bir sorumluluğu vardır. Bu
sorumluluğa göre davranmayan kişiler sadece kulübe değil, yazılmış bir tarihe
de zarar verirler. Takımının heykeli dikilen futbolcusunu toplantıya
çağırdığında Hooijdonk için ileri geri konuşabiliyorsan, diğer efsanelere de
saygısızlık yapmış olursun. Bir hareketinle Lefter'i, Can'ı, Cemil'i harcarsın.
Kulübü bu şekilde köklerinden koparırsanda ilk çıkan fırtınada tutunacak bir
dal bulamayacağın için oradan oraya savrulur durursun.
Kulübün
savrulurken, teknik direktörün ropörtaj bile veremeyecek duruma gelir, soyunma
odasından „küstüm oynamıyorum“ diye çıkarken, iki aydır Türkiye'de olan elin
Hollandalısı arkasından koşarak beline sarılıp geri getirtir. Takım içerisinde
para ile sağladığın otoriten gün gelir işlemez olur. Fenerbahçe'ye gelmiş en
iyi yabancı oyuncuya tarihte görülmemiş bir jübile yapacağına, zamanında karar
vermekten korktuğun için uzatmalı bir sene daha oynatıp sonra da kadro dışı
bırakırsın. Taraftarın gözünde efsana statüsüne çoktan yükselmiş oyuncun için
„o, efsane değil“ diyerek milleti kendine güldürürsün...
Ve
en kötüsü,
100
yıldan daha yaşlı bir kulübü, umudu, direnişi, efsaneyi devletle olan sürtüşmen
için silah olarak kullanır, seni büyük kulüp yapan bütün değerleri teker teker
harcayarak, papazın çayırında ingiliz ve fransızları sahaya gömen Fuad Hüsnü
Kayacan ve oyuncuların bile ahını alırsın.
Fenerbahçe,
ne kimsenin silahı, ne de bankasıdır.
İslam
Çupi'nin dediği gibi:
''Türkiye'de
Fenerbahçe Amerika'dir,öbür kulüpler bütün dünya...Bütün
dünyada darbeler bir kelle düşürüp yerine başka kelle koyabilir,
sosyalizm, komünizm beklenmeyen yumuşama resitalinin tuşlarına doğru
parmak uzatabilir, utanç duvari, özgürlük kuleleri, yıldızı tek ve
kırmızı saraylar yerle bir edilebilir, dünya döner, yaşam bir başka
biçimde çığlıklar atar sabahlara...Ama paranın tek sahibi giderse, hayat
biter. O zaman dünya rekabeti değil, dünya mezarlığı kurulur bu yaşı
başı belirsiz yuvarlak kürede...''
dünyada darbeler bir kelle düşürüp yerine başka kelle koyabilir,
sosyalizm, komünizm beklenmeyen yumuşama resitalinin tuşlarına doğru
parmak uzatabilir, utanç duvari, özgürlük kuleleri, yıldızı tek ve
kırmızı saraylar yerle bir edilebilir, dünya döner, yaşam bir başka
biçimde çığlıklar atar sabahlara...Ama paranın tek sahibi giderse, hayat
biter. O zaman dünya rekabeti değil, dünya mezarlığı kurulur bu yaşı
başı belirsiz yuvarlak kürede...''
Türkiye'de
Fenerbahçe'yi büyük yapan değerler peşkeş çekildiği sürece bir kültür
mezarlığından başka birşey göremeyiz. Aziz başta olduğu sürecede bize görecek
başka bir gelecek de yok gibi gözüküyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder