1 Ekim 2012 Pazartesi

Mezarlık



Fenerbahçenin tarihi 1907'ninde öncesine, 1899 yılında kurulan Black Stocking FC'ye kadar gider. Atatürk sazı eline almadan önce işgal kuvvetlerine karşı insanların yegane umudu olan bu takım ve içinden yetiştirdiği gençler, bu çığ gibi büyüyen umudu da arkalarına alarak milyonlarca taraftarı olan bir kulüp haline geldiler. Bugün, Türkiye'de futbol bu kadar seviliyorsa bunda en büyük etken, işgal dönemindeki toplumun hissettiği ezilmişliğin karşısına, toprak sahalarda çamurun içinde harmanlanan bir direnişin çıkartılabildiği yegane alan olmasıdır.

Bir takım büyük olmak istiyorsa arkasında muhakkak ideolojik, sosyal veya herhangi bir fikir olması gerekir. İnsanlar bir fikrin etrafında toplanırken, o fikri temsil ettiğine inandıkları takımlarının çevresinde de toplanmaya başlarlar. Nasıl ki Barselona bir Katalan direnişi, Real Madrid bir İspanyol faşizminin temsilcisiyse, Liverpool işçi sınıfını ve solu, Chelsea zengin sınıfını ve sağı temsil ediyorsa, Fenerbahçe'de halkı ve direnişi temsil eden bir kulüptür. Işte bu yüzden de büyük kulüp olarak geçer. Büyük kulüp olmak şampiyon olarak değil, insanların fikirlerine tercüman olabilmekten geçer.

Böyle bir tarihe sahip takımların yöneticileri ve oyuncularının ise diğer futbol takımlarındaki görevdaşlarından çok daha büyük bir sorumluluğu vardır. Bu sorumluluğa göre davranmayan kişiler sadece kulübe değil, yazılmış bir tarihe de zarar verirler. Takımının heykeli dikilen futbolcusunu toplantıya çağırdığında Hooijdonk için ileri geri konuşabiliyorsan, diğer efsanelere de saygısızlık yapmış olursun. Bir hareketinle Lefter'i, Can'ı, Cemil'i harcarsın. Kulübü bu şekilde köklerinden koparırsanda ilk çıkan fırtınada tutunacak bir dal bulamayacağın için oradan oraya savrulur durursun.

Kulübün savrulurken, teknik direktörün ropörtaj bile veremeyecek duruma gelir, soyunma odasından „küstüm oynamıyorum“ diye çıkarken, iki aydır Türkiye'de olan elin Hollandalısı arkasından koşarak beline sarılıp geri getirtir. Takım içerisinde para ile sağladığın otoriten gün gelir işlemez olur. Fenerbahçe'ye gelmiş en iyi yabancı oyuncuya tarihte görülmemiş bir jübile yapacağına, zamanında karar vermekten korktuğun için uzatmalı bir sene daha oynatıp sonra da kadro dışı bırakırsın. Taraftarın gözünde efsana statüsüne çoktan yükselmiş oyuncun için „o, efsane değil“ diyerek milleti kendine güldürürsün...

Ve en kötüsü,

100 yıldan daha yaşlı bir kulübü, umudu, direnişi, efsaneyi devletle olan sürtüşmen için silah olarak kullanır, seni büyük kulüp yapan bütün değerleri teker teker harcayarak, papazın çayırında ingiliz ve fransızları sahaya gömen Fuad Hüsnü Kayacan ve oyuncuların bile ahını alırsın.

Fenerbahçe, ne kimsenin silahı, ne de bankasıdır.

İslam Çupi'nin dediği gibi:

''Türkiye'de Fenerbahçe Amerika'dir,öbür kulüpler bütün dünya...Bütün
dünyada darbeler bir kelle düşürüp yerine başka kelle koyabilir,
sosyalizm, komünizm beklenmeyen yumuşama resitalinin tuşlarına doğru
parmak uzatabilir, utanç duvari, özgürlük kuleleri, yıldızı tek ve
kırmızı saraylar yerle bir edilebilir, dünya döner, yaşam bir başka
biçimde çığlıklar atar sabahlara...Ama paranın tek sahibi giderse, hayat
biter. O zaman dünya rekabeti değil, dünya mezarlığı kurulur bu yaşı
başı belirsiz yuvarlak kürede...''

Türkiye'de Fenerbahçe'yi büyük yapan değerler peşkeş çekildiği sürece bir kültür mezarlığından başka birşey göremeyiz. Aziz başta olduğu sürecede bize görecek başka bir gelecek de yok gibi gözüküyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder