24 Mart 2011 Perşembe

Doğal Seleksiyon


Bazıları için mecburiyetten de olsa, uzun zamandır ilk defa 4 büyükler dediğimiz takımların hocalarının hepsinin Türk olduğu bir dönemi yaşıyoruz. Geçen senenin şampiyonunun hocasının da Türk olması da şahsıma keyif veren ayrı bir olay.

Senelerdir Türkiye’ye gelen, kerametleri kendilerinden meçhul bir sürü teknik direktör milli servetimizi hortumladı ve gitti. Bunca sene boyunca Türk futboluna değer kazandırmış yabancı teknik direktörlerin isimlerini saymak istesek Derwall, Milne, Parreira ve belki Toshack’dan sonra başka bir isim daha zikretmek için oldukça zorlanırız.

Yeri gelmişken burada ruhu şad olası Derwall’e ayrı bir yer açmanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Türk futbolu, zamanında bazı başarılar yaşadıysa, bu başarıları gene belirli bir süre de olsa sürdürülebilir kıldıysa, bunda Derwall’in katkısı yadsınamaz.

Bize sadece çağdaş futbolu göstermekle kalmadı, 2-3 jenerasyonumuzun yetişmesine katkıda bulunan Fatih Terim ve Mustafa Denizli’yi de yetiştirdi. Türkiye için, futbolun bir nevi peygamberliğini üstlenen bu muhterem zatın önünde bir kez daha saygıyla eğilmeyi borç bilirim.

Yabancı hocaların futbolumuzdan önce ülkemize bakışları sebebiyle, ilişkilerimizde hep 1-0 geride başladık. Futbolcular da dahil, Türkiye’ye transferi gerçekleşen yabancıların, ülkemizi dışarıdan bir gözle Katar’la bir tutması ve sadece daha çok para verildiği için geliyor olması, idealist bir yabancı teknik direktör tipinin topraklarımızda çalışmasına engel oldu. Konunun ana sebepleri futbol dışı olsa da, yabancı hocaların bu mantıktan hareketle sistem oturtmak yerine ezberlenmiş oyun stratejilerini uygulamaya çalıştıklarını gördük.

Fatih Terim İtalya’ya gittiğinde hemen İtalyanca öğrenmeye çalışırken, burada senelerdir milyon dolarlar alanların tek kelime Türkçe konuşmadan “byee” diyerek valizdeki paralarla az mı gidişini seyrettik? İnsan bari giderken “Allahaısmarladık” falan der de biraz içimiz soğur. Daum bile, en azından, yalan da olsa İstiklal Marşı’nı okuyor gözüküyordu.

Bütün bunların ana sebebi futbol insanlarının mantaletilerinde yatıyor. Hiç unutmam, İbrahim Üzülmez’e bir röportajda çok hızlı bir futbolcu olduğunu ve ortalarını geliştirebilirse çok daha iyi olacağını söylemişlerdi. İbrahim’in cevabı da “orta da yapabilsem burada ne işim var” gibi harika bir cümleyle gelmişti.

Güzel kardeşim, ortanı da geliştir sonrada gidebilirsen Barcelona’ya git helal hoş olsun ama bununda yanında Türk Milli Takımı’na orta yapabilen bir sol bek kazandırmış olurdun. Kötü mü olurdu? Onun yerine orta yapamayan hızlı sol bek olarak kalmayı tercih etti.

Bu mantalitedeki futbolculardan kurulu takımların başındaki teknik direktörlerinde öncelikle Türk futbolcu tipini iyi analiz edip buna göre liderlik politikasını oturtması gerekiyor fakat, ülkemize gelen ve avrupalı profesyonel futbolcuların mekanik disiplinine alışmış olan teknik direktörlerin, karşısında bulduğu güruhu görünce sol taraflarına hafif bir uyuşma geldiği kesin.

Hatırlarım, duvarlara cam kırığı döşettirmekten başka birşey yapamayan Osieck, Fenerbahçe’nin başında olduğu bir dönemdeki röportajında, futbolcuların nasıl şut atmaları gerektiğini bile bilmediklerini, en temelden futbol öğretecek zamanı olmadığını söylemişti.

Amacı olmayan birinin hiçbir yerde başarılı olması söz konusu olamaz. Orta da yapsam Barcelona’daydım, çalışsaydım Real Madrid’deydim, koşsaydım Milan’daydım gibi şarklı yaklaşımlara sahip futbolcuların yerine gerçekten koşan, antrenmandan sonra saatlerce orta yapan, kendini geliştirmek için çalışan futbolcuların başarılı olması çok doğal değil mi?

Türk teknik direktörler bütün bu yaklaşımlara oldukça aşina olduklarından, Türk futbolcusunu yönlendirme konusunda yabancılara göre daha başarılı olabiliyorlar. Bugünkü durumda da yabancıların hepsinin elendiğini ve tabiri caizse, meydanın Türk teknik direktörlere kaldığını büyük bir mutlulukla izliyoruz.

Örneğin; Tugay, Galatasaray’ı Hagi’den veya Rijkaard’dan daha kötü bir duruma düşürebilir mi? Ya da Tayfur, Schuster’den kötü ne yapabilir? Bunca sene saç baş yolduran Daum’mu yoksa gelecek için umut veren Aykut’u mu tercih edersiniz?

Ya Şenol Güneş?

A-Milli Takımı Dünya 3.sü yapmasına rağmen bize yaranamayan büyük futbol adamı. Adam neredeyse kupayı kaldırıyordu, biz burada saçını ne tarafa taradığını tartışıyorduk.

Biz değerlerini bilmesek bile, doğal seleksiyonla kötüler gitti, ülkemizin evlatları başa geçti.

Su yolunu bulur derlerdi inanmazdım.

Artık inanıyorum...

SK