Futbol oynayanlar bilirler, sahaya çıkmadan önce en çok tünelde stres yaşanır. Çimende veya toprakta oynamak için yapılmış kramponların beton zemin üzerinde çıkardığı iç gıdıklayıcı sesler, takım kaptanlarının kendi arkadaşlarını motive etmek için devamlı bağırmaları, o tüneldeki loş ve nemli ortam genç bir insanın dizlerinin bağını çözmeye yeter.
Bütün bunlar çevrende olup biterken, tünelin sonuna doğru bakarak kendini rahatlatmaya çalışırsın. Tünelin sonunda gördüğün ışık sana, orada sahanın, seyircilerin ve futbolun olduğunu hatırlatır. Belki, şanslıysan, bir gol atmayı ümit edersin, belki seni birileri görür ve beğenirse hayalini kurduğun takımda oynamak istersin.
O anda Araf’dasındır. Ne dışardasın ne de içeride. Önünde sahaya giden bir ışık, arkanda hayatın... O tünelin ucundaki ışığa doğru koşar ve sahaya çıkarsın. Arkandaki hayatı daha iyi yaşayabilmek için...
17 yaşında bile varsın ya da yoksun. Işığa doğru yürürken dizlerin titrer, heyecandan kalbin yerinden çıkacakmış gibi olur. Hele o sahaya çıkış anı... Taraftarın önüne çıkmak, insanların sernin için bağırmalarını dinlemek, bazen de küfürleri hazmetmek seni başka bir yerde olduğuna inandırır.
Ümitlerin vardır o yaşlarda, yarınlarının hayalleriyle koşarsın o çimenlerin üzerinde, antrenmana minibüsle giderken balık istifi gittiğin yollar sana koymaz çünkü sen zaten o anda ileride alacağın spor arabanın ön koltuğundasındır kafanda.
Türkiye’de yaşın büyüdükçe senden hayallerini alır, yerine de bir aile arabası verirler. Nerede olduğunun farkında bile olamadan da genç yıldız adayından, tecrübeli futbolcu statüsüne ulaşmışsındır.
Önce seni göklere çıkarırlar daha sonra da oradan paraşütsüz yere atarlar. Medya maymunları senin çakılmanı büyük bir zevkle izlerlerken, yere düşmeni görmeyi bile beklemeden yeni bir kurbana doğru ilerler. Eğer hasbel kader bir şekilde yere çakılmadan tekrar yükselebilirsen de devamlı senin üzerine oynamaya başlarlar. 16-17 yaşındaki çocuklara çalışmıyor, içiyor, sinema kapatıyor, geziyor ithamlarıyla serseri yaftasını yakıştırırken, bu yaştaki bir çocuktan ne yapmasını bekledikleri ise kendilerine hiçkimse tarafından sorulmaz.
İşte, biz yıldızlarımızı, kendilerinin olmadıkları bir seviyede olduklarına inandırarak daha sonra da onlara yardım eli uzatmayıp ne idüğü belirsiz yabancı futbolcuların değişmez yedekleri haline getirerek teker teker kadri bilinmemiş yetenekler mezarlığında yerlerini almalarını sağlarız. Bütün bunları yaptıktan sonra da Avrupa şampiyonasına götürdüğümüz takımı, %30’u sakat ve kendi takımlarında bile forma giyemeyen oyunculardan oluştururuz.
İşte bu yüzden, 2004 Avrupa şampiyonasında final oynayan Türkiye ve İspanya U19 milli takımlarından 2010 yılındaki Dünya şampiyonasında İspanya’dan 7 oyuncu yer alırken Türkiye’den hiçbir futbolcu yer almaz. Biz gider Aurelio’yu türk yaparız. Yattara Türk olsaydı diye temennide bulunuruz.
2004’de Avrupa ikincisi olan Türkiye’nin U19 milli takım kadrosuna ve şu anda oynadıkları takımlara bakarsak zaten sonuç gün gibi ortada;
Serkan Kırıntılı – Fenerbahçe – Kaleci
Şener Özcan – Adana Demirspor - Kaleci
Hakan Aslantaş – Konyaspor - Defans
Orhan Şam - Gençlerbirliği - Defans
Ozan Tahtaişleyen – Elazığspor - Defans
Ergün Teber – Kasımpaşaspor - Defans
Zafer Şakar – Diyarbakırspor – Orta Saha
Olcan Adın – Gaziantepspor - Orta Saha
Sezer Öztürk – Eskişehirspor – Orta Saha
Kerim Zengin – Kardemir Karabükspor – Orta Saha
Selçuk İnan – Trabzonspor – Orta Saha
Ali Öztürk – Balıkesirspor – Orta Saha
Sinan Turan – Orduspor – Orta Saha
Cafercan Aksu – Konya Şekerspor – Orta Saha
Onur Çubukçu – Adana Demirspor – Orta Saha
Burak Yılmaz – Trabzonspor - Forvet
Emre Aygün – Gençlerbirliği - Forvet
Tuğçin Kadıoğlu – Kepez Belediyespor - Forvet
Bizim gençlerimizin hepsi büyüyünce yeteneklerini mi kaybediyolar, yoksa biz onların geleceklerini mi çalıyoruz? Bütün dünyanın gıpta ile izlediği bir U19 milli takımından nasıl olurda A-milli takıma bir tane bile futbolcu çıkmaz? Bu sorunun muhattabı tabiiki bu gençler değil. Bu soru aslında hepimize. Futbol kültürümüzü oluşturan herkesin düşünmesi gereken bir sorun.
2005’de Avrupa şampiyonu olan Türkiye U17 milli takım kadrosu ve şu anda oynadıkları takımlar ise çoğnun ağabeyleriyle aynı kaderi paylaştıklarını gösteriyor.
Volkan Babacan – Kayserispor - Kaleci
Onur Recep Kıvrak – Trabzonspor - Kaleci
Eray Birniçan - Gaziantepspor - Kaleci
Cengiz Çoban - Türk Telekomspor -Defans
Emre Balak – Gençlerbirliği - Defans
Anıl Taşdemir – Akhisar Belediye - Defans
Mehmet Yılmaz – Turgutluspor - Defans
Ferhat Bıkmaz – Sivasspor - Defans
Ergün Berisha - İBB - Defans
Erkan Ferin – Pursaklarspor - Defans
Serdar Keşçi - Gümüşhanespor - Defans
Harun Karadaş – Darıca Gençlerbirliği - Defans
Aykut Demir - Gençlerbirliği - Defans
Caner Erkin - Fenerbahçe - Orta Saha
Murat Duruer MKE Ankaragücü - Orta Saha
Nuri Şahin - Borussia Dortmund - Orta Saha
Deniz Yılmaz - Bayern Münich - Orta Saha
Aydın Yılmaz - Galatasaray - Orta Saha
Özgürcan Özcan - Adanaspor - Forvet
Tevfik Köse - İBB – Forvet
Onur Recep Kıvrak – Trabzonspor - Kaleci
Eray Birniçan - Gaziantepspor - Kaleci
Cengiz Çoban - Türk Telekomspor -Defans
Emre Balak – Gençlerbirliği - Defans
Anıl Taşdemir – Akhisar Belediye - Defans
Mehmet Yılmaz – Turgutluspor - Defans
Ferhat Bıkmaz – Sivasspor - Defans
Ergün Berisha - İBB - Defans
Erkan Ferin – Pursaklarspor - Defans
Serdar Keşçi - Gümüşhanespor - Defans
Harun Karadaş – Darıca Gençlerbirliği - Defans
Aykut Demir - Gençlerbirliği - Defans
Caner Erkin - Fenerbahçe - Orta Saha
Murat Duruer MKE Ankaragücü - Orta Saha
Nuri Şahin - Borussia Dortmund - Orta Saha
Deniz Yılmaz - Bayern Münich - Orta Saha
Aydın Yılmaz - Galatasaray - Orta Saha
Özgürcan Özcan - Adanaspor - Forvet
Tevfik Köse - İBB – Forvet
Tevfik Köse’in aynı zamanda 2005’teki turnuvada gol kralı olduğunu hatırlamakta da fayda var.
Futbolcu ve teknik direktör mezarlığı olan ülkemizin futbol mantelitesindeki 80’lere dönüş macerası kaldığı yerden devam ediyor. Değişmez futbol tiranlarının yönetiminde, vizyonsuz, misyonsuz, hedefsiz bir şekilde el yordamıyla yürümeye devam ediyoruz. Bu arada atı alan üsküdarı çoktan geçmiş, hatta el bile sallıyor.
Tarih bir gün geriye baktığında bu gençlerin hayallerini çalanların hepsinden hesabını soracaktır umudundan başka ileriye dönük bir şey söylememiz güç olsada, her kazandığımız maçtan sonra alıştığımız “tarih yazma” şarklılığından kurtulup, tarihin bizi yazdığı zamanlara doğru yol almayı ummaktan başka bir seneğimiz yok gibi gözüküyor.