A-Milli takımımız alışkanlığımızı bozmak istemediğinden olsa gerek, gene heyecan dolu bir maça imzasını attı. Televizyon başındaki çoğu insanın dil altı hapıyla seyretmek zorunda kaldığı geçmek bilmeyen son dakikalar bittiğinde kazanan taraf olmayı ikinci maçımızda da başardık.
Kendi tarzımıza uygun olmayan bir diziliş olan 4-3-3'le oyuna başlamamızdan dolayı ilk yarı oldukça sıkıntı çektik. Hamit'in sağ açık, Tuncay'ın santrafor olduğu, Mehmet Aurelio'nun yediği baskıdan dolayı aynı Fenerbahçe'deki nam-ı diğer al gülüm ver gülüm Cristian gibi defansın içine gömüldüğü bir sistemde de gol atma umudumuz sadece, Arda'nın çalımlarına ve dışarıdan atılan şutlara kalmıştı. İlk yarı boyunca da tehlikeli sayılabilecek ataklarımız ise hep bu şekilde gerçekleşti.
Kontrollü oyunumuz sonucunda organize atak yapmakta sıkıntı yaşayan Belçika ise Türk futbolunun kronik hastalığı olan yan top zaafını iyi değerlendirerek Van Buyten ile golü buldu.
Yan toplarda ısrarlı uygulamaya çalıştığımız adam adama defans anlayışımızın başımıza dert açtığı ne ilk ne de son maç olacağı kesin olsa da, en azından, bu golün, bu tip pozisyonlarda alan savunmasını uygulamaya başlamamıza vesile olmasını diliyorum.
İlk yarı ahlar vahlar eşliğinde bittiğinde, Türk milletinin çektiği derin bir "OH!" havada hafif bir meltem esintisi yaratmış bile olabilir.
Hiddink ise artık bu meltemi hissettiğinden midir yoksa Rıdvan Dilmen'i gizli gizli el radyosundan dinlediğinden midir bilinmez, olması gereken Selçuk İnan - Semih değişikliğini yaparak ikinci yarıya oyunumuzu ortaya çıkaracak sistem olan 4-2-3-1 dizilişiyle başladı.
Hakkında bu kadar çok ahkam kesilmesine rağmen, futbolun aslında anlaması o kadar da zor bir spor dalı olmadığı, bu değişikliklerin sonucunda görüldü. Bütün futbolcularımız oynamaları gereken yerlere geçince ve kontrollü oyun yerine en iyi oynadığımız tarz olan atak futbolu ortaya koyduğumuz anda golü bulmamız gecikmedi.
Alışık olduğu oyunu oynayan Türkiye bastırdıkça, Belçika defansı iyice bunalmaya başladı. İlk yarıdan sarı kartı olan Kompany'nin üzerine oynama başlayan oyuncularımız kaçınılmaz olanı gerçekleştirtip, arkadaşı soyunma odasına kadar kırmızı kartıyla beraber uğurladıklarında dakikalar 63'ü gösteriyordu.
10 kişi kalan Belçika karşısında 66.dakikada Semih'le bulduğumuz gol bizi sevindirirken, sevincini biraz uzun sürdüren Onur, golümüzden sadece 2 dakika sonra, inanılmaz bir hata yaparak, gene bir yan top pozisyonunda, boşa çıktı. Gecenin belalısı Van Buyten ise kariyerinin en rahat gollerinden birini atmakta zorlanmadı.
Rahat maç izlemenin bize haram olduğu Türkiye A milli takımının maçlarından alışık olduğumuz heyecan kasırgası bu dakikalardan sonra hepimizi sardı. Bütün bu işkenceye son veren ise top cambazı Arda'nın şansınında yardımıyla dakika 78'de ağlara gönderdiği top oldu.
Milli takımımız bize acımış olacak ki, Belçika'nın bir kaç zayıf atağı haricinde, yorgun kalplerimize çok fazla yüklenmeden maçı bitirdiler.
Zaferle biten bu gecenin sonunda aklımızda soru işareti olarak kalanlar ise, yan toplardaki zaafımız, adam paylaşımlarında yaşadığımız sıkıntılar, basit gol yeme hastalığımız ve paniklemeye meyilli oyuncularımız oldu.
Bütün bunlara rağmen, özellikle ikinci yarıda güzel bir futbol sergileyen milli takımımızın başarılarının devam etmesini diliyor ve artık kalp hastalarının da Türkiye maçlarını gönül rahatlıyla izleyebilecekleri günlerin gelmesini umuyorum.
SK